Yazgı
Bir şeye inanma ihtiyacımızla başlıyor her şey. Bir aşka, bir
güce, doğaüstü bir varlığa, bir dine ve bazen ve de nadir olarak
kendimize. Hepsinin ötesinde aşka inananlar en cesur olanlardır bence.
Hayata gözü kara şekilde meydan okuyup, korkmadan ona kafa tutanlar.
Kendiyle baş edemeyen insanoğlunun bir sebepten -kimya veya kader, ne
derseniz- başka bir insana olan tutkusu kuşkusuz üzerine düşünülecek
bir konudur. Anlam veremediğimiz şeylere olan bağlılığımız da bunun
çekiciliğinden ileri gelir kanımca.
Hayat dediğimiz süreç bir çizgi ve bir nokta olarak
ilerlerken ve bazen de içinden çıkılamaz çemberlere itelerken bizi,
nasıl da tartaklanıyoruz. Bazen kendimiz istiyoruz o çemberde
savrulmayı, bazen sözlerimiz, yeminlerimiz. Ama en çok kendimize
söylediğimiz yalanlar. İnkar, bir kabullenme biçimidir aslında ve tüm
gerçekler gibi sıradandır. Gerçeğin varlığına inananlar ise hayatı
gördüklerini sananlardır. Aslında hayat dediğimiz şey bir kandırmacadır
deriz bazen kendimize. Anlatacak söz, paylaşacak dert bulamadığımızda
ise tarifi olmayan görülecek bir hesaptır. Bazen beyaz bir mendile
yazılmış kaderdir. Bazen de her şeye bazen demektir hayat.
Böyle bir kandırmaca döngüsünün içinde kendine inananlar
mutluluğu yakalarlar. Mutluluk için bir tanım bulmaya çalışanlar ise
sadece düşünerek kafa yoranlardır. Çünkü hayat sadece düşünmekten öte
yaşamaktır. Havayı solumaktan ziyade havanın ciğerlere dolduğunu
hissetmek, pişen yemeği koklamaktan ziyade kokunun kendisine haz
vermesine izin vermek, bakmaktan ziyade görmektir. Sevmek, kendini
sınırlara saklamaktan ziyade havayla kokuyla ve görüntüyle bir
olmaktır. Uçurumlar pahasına yol almaktır.
Aklımıza takılan onca şeyin ardından bir gün uyanıp “ Bunu
kabul etmek bu kadar zor mu? Seviyorsun onu. ” diyebilmektir kendimize.
Ama anlıyorum.. Bazen kendi gerçeğimizi görmek için, olmadık kuşkulara,
düşüncelere ve zorluklara atmalı insan kendisini. Ne de olsa kimseden
izin almamız gerekmeden en hoyratça kullanabileceğimiz tek sahipliğimiz
yine biziz. Varsın hırpalayan yine biz olalım…
Yanılgımız, aynada gördüğümüz yüz; mutluluğumuz, olduğunu
sandığımız gülümsememiz; aşkımız, elini tuttuğumuz olsun. Bir an
bunların olmadığını düşünmek bile içinizi acıtmadıysa korkmayın hayat
duramaz karşınızda. Ama yanınızda da duramaz kimse.. Yalnızlığın
yazgımızda olmadığı böyle bir dünyada kararı siz verin.
19 Ekim / Perşembe 22.57
Bir şeye inanma ihtiyacımızla başlıyor her şey. Bir aşka, bir
güce, doğaüstü bir varlığa, bir dine ve bazen ve de nadir olarak
kendimize. Hepsinin ötesinde aşka inananlar en cesur olanlardır bence.
Hayata gözü kara şekilde meydan okuyup, korkmadan ona kafa tutanlar.
Kendiyle baş edemeyen insanoğlunun bir sebepten -kimya veya kader, ne
derseniz- başka bir insana olan tutkusu kuşkusuz üzerine düşünülecek
bir konudur. Anlam veremediğimiz şeylere olan bağlılığımız da bunun
çekiciliğinden ileri gelir kanımca.
Hayat dediğimiz süreç bir çizgi ve bir nokta olarak
ilerlerken ve bazen de içinden çıkılamaz çemberlere itelerken bizi,
nasıl da tartaklanıyoruz. Bazen kendimiz istiyoruz o çemberde
savrulmayı, bazen sözlerimiz, yeminlerimiz. Ama en çok kendimize
söylediğimiz yalanlar. İnkar, bir kabullenme biçimidir aslında ve tüm
gerçekler gibi sıradandır. Gerçeğin varlığına inananlar ise hayatı
gördüklerini sananlardır. Aslında hayat dediğimiz şey bir kandırmacadır
deriz bazen kendimize. Anlatacak söz, paylaşacak dert bulamadığımızda
ise tarifi olmayan görülecek bir hesaptır. Bazen beyaz bir mendile
yazılmış kaderdir. Bazen de her şeye bazen demektir hayat.
Böyle bir kandırmaca döngüsünün içinde kendine inananlar
mutluluğu yakalarlar. Mutluluk için bir tanım bulmaya çalışanlar ise
sadece düşünerek kafa yoranlardır. Çünkü hayat sadece düşünmekten öte
yaşamaktır. Havayı solumaktan ziyade havanın ciğerlere dolduğunu
hissetmek, pişen yemeği koklamaktan ziyade kokunun kendisine haz
vermesine izin vermek, bakmaktan ziyade görmektir. Sevmek, kendini
sınırlara saklamaktan ziyade havayla kokuyla ve görüntüyle bir
olmaktır. Uçurumlar pahasına yol almaktır.
Aklımıza takılan onca şeyin ardından bir gün uyanıp “ Bunu
kabul etmek bu kadar zor mu? Seviyorsun onu. ” diyebilmektir kendimize.
Ama anlıyorum.. Bazen kendi gerçeğimizi görmek için, olmadık kuşkulara,
düşüncelere ve zorluklara atmalı insan kendisini. Ne de olsa kimseden
izin almamız gerekmeden en hoyratça kullanabileceğimiz tek sahipliğimiz
yine biziz. Varsın hırpalayan yine biz olalım…
Yanılgımız, aynada gördüğümüz yüz; mutluluğumuz, olduğunu
sandığımız gülümsememiz; aşkımız, elini tuttuğumuz olsun. Bir an
bunların olmadığını düşünmek bile içinizi acıtmadıysa korkmayın hayat
duramaz karşınızda. Ama yanınızda da duramaz kimse.. Yalnızlığın
yazgımızda olmadığı böyle bir dünyada kararı siz verin.
19 Ekim / Perşembe 22.57